KUMRU ÖĞRETMENEVİ WEP SİTESİ YAYINDA

1989 yılından bu yana hizmet vermeye devam eden Kumru Öğretmenevi ve Akşam Sanat Okulu Müdürlüğü resmi internet sitesi yayına başladı.
http://kumruogretmenevi.meb.k12.trinternet adresinden ulaşılabilen Kumru Öğretmenevi 2006 yılına kadar Kumru Belediye Sarayı ikinci katında hizmet vermeye devam ederken 24 Kasım 2006 tarihinden itibaren Kumru Belediye Sarayının son katı olan beşinci kata taşınmıştı.
24 Kasım 2006 yılının öğretmenler gününde açılışı gerçekleşen yeni hizmet binası Ordu Millet Vekili Eyüp Fatsa’nın maddi ve manevi katkısı ile modern hale getirilmiş ve Kumru’da önemli bir boşluğu doldurmaya devam etmektedir. 14 adet son derece modern yatağı bulunan Kumru Öğretmenevinin otel kısmı haricinde dinlenme, okuma, bilardo ve oyun salonları da mevcut.

1989 yılında Kumru Belediye Başkanı A.Cemal Zorlu’nun belediyenin ikinci katında öğretmenevi için yer göstermesi ile hizmet vermeye başlayan Kumru Öğretmenevi eski yerin yetersizliği nedeniyle şimdiki Kumru Belediye Başkanı Ticabi Civelek’in Belediye binasının en üst beşinci katını göstermesi ile şimdiki modern hale getirildi.

http://kumruogretmenevi.meb.k12.trinternet sitesinden ulaşılabilen Kumru Öğretmenevi’nin ilk açıldığı yıl olan 1989 yılında Öğretmen Hacı Hüseyin Sana ilk müdürlüğünü 1996 yılına kadar sürdürdü. 1993 yılında Öğretmenevinde Müdür Yardımcısı olarak görev yapan Bekir Akkaya 1996 yılından 1999 yılına kadar Müdür olarak görevine devam etti. 1999 yılında Bekir Akkaya’nın öğretmenevi müdürlüğünden ayrılmasından sonra Öğretmen Mevlüt Erdem 2002 yılına kadar müdürlük yaptı. Mevlüt Erdem’in ayrılmasından sonra ise Müdürlüğe Kumru Atatürk İlköğretim Okulu Müdür Yardımcısı Yusuf Kuşkaya getirildi.

Müdür Yusuf Kuşkaya’nın 2004 yılında görevine dönmesinin ardından Kumru Mehmet Akif Ersoy İlköğretim Okulu Öğretmenlerinden Bekir Akkaya tekrar Öğretmenevi Müdürü olarak görevlendirildi.
http://kumruogretmenevi.meb.k12.tr internet sitesinden ulaşılabilen Kumru Öğretmenevinde Müdür olarak Bekir Akkaya görev yaparken Müdür Yardımcısı olarak da Adem Şahin görevini sürdürmektedir. İdareciler dışında Ahmet Sinop ve Davut Dilekçe’nin görev yaptığı Kumru Öğretmenevi ve Akşam Sanat Okulu Müdürlüğü Kumru’da otel noktasında ve dinlenme noktasında çok büyük bir boşluğu dolduruyor…

Sitenin eksiklikleri olduğunu ve ileriki günlerde bütün eksikliklerinin giderileceğini ifade eden Kumru Öğretmenevi idarecileri “sitemiz öğretmenevimizin faaliyetleri dışında eğitime yönelik Kumruda tüm haberleri de yayınlayacak. Ayrıca sitemizde tüm öğretmenevlerinin telefon ve adresleri de yer alacak. Ayrıca öğretmenevlerinden duyurular ve eğitim dünyasından önemli dökümanlar da bulunacak. Sitemizde ayrıca Öğretmenevimiz üyeleri ile ilgili tüm mutluluk haberleri doğum ve düğün günlerinin yanı sıra Kumru Öğretmenevimizin geçmişe yönelik arşiv dökümanları ve güncel haberlere de yer verilecek.
İNTERNET ADRESİMİZ: http://kumruogretmenevi.meb.k12.tr
E-Mail Adresimiz: 339087@meb.k12.tr
TELEFON : 0 452 641 44 00
*************************

HABERLER kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

53 OKULUN KATILDIĞI YARIŞMADA KUMRU ATATÜRK İLKÖĞRETİM YEDİNCİ OLDU

Kumru’nun en eski ve bugün en çok öğrenci ile birlikte personeli bulunan Kumru Atatürk İlköğretim Okulu eğitim öğretimde de başarılarını sürdürüyor.
Tüm öğrencilerin faydalandığı son derece modern bilgisayar sınıfı da bulunan okul , 24 Mayıs’ta Ordu’da yapılan Ordu Bilim şenliğine de katıldı. Öğretmen Esra Doğan’ın rehberliğinde “Kan Dolaşımı” projesini Ordu Bilim Şenliği’nde sunan öğrenciler büyük takdir topladı.
Kumru’yu temsilen Perşembe Anadolu Lisesi Müdürlüğü Matematik Kulübünün İlköğretim Okulları Matematik Yarışmasına da katılan Kumru Atatürk İlköğretim Okulu Öğrencileri yarışmaya katılan 53 okul arasından sıyrılarak 7’ci oldu. Okulun aldığı başarı okulda ve veliler tarafından sevinçle karşılandı.

Okul Müdürü Necdet Cep’ten aldığımız bilgiye göre bu yıl içersinde okulun tüm idare odaları yenilenmiş ve son derece modern hale getirilmiş. Öğretmenler odası tüm öğretmenlerin ihtiyaçlarına göre düzenlenmiş. Öğretmenler boş zamanlarında öğretmenler odasında hem dinlenirken hem de hazırlıklarını görebiliyorlar. Okulda modern bir bilgisayar sınıfının olduğunu ifade eden Okul Müdürü Necdet Cep okulun büyük bir alana sahip olduğunu ve giriş çıkışların gövenliği açısından kamera sistemi kurulduğunu belirtti.

Okullarının Kumru’nun en eski okulu olduğunu söyleyen Okul Müdürü Necdet Cep, geçmişe dayanan tüm arşivlerini düzenli hale getirerek dosyaları yenilediklerini yırtıkları onardıklarını ifade etti. Daha önceleri okullarına müracaat ederek diploma almaya hak kazanan bir çok Kumrulunun diplomalarının alınmadığını hatta bazılarının vefat ettiği halde diplomalarının okulda hala korunduğunu söyledi.

Eğitim Öğretimde de son derece başarılı olduklarını daha önceki yıllara göre başarılarının yüzde yüz arttığını ifade eden müdür Necdet Cep “ Başarılarında bu yıl açılan YİBO’nun büyük etkisi olduğunu söyledi. YİBO’nun açılması ile öğrenci sayılarının azaldığını köyden gelen çocuklarının büyük çoğunluğunun daha önceki yıllarda okulumuza kayıt yaptırırken bu YİBO’nun açılması ile buraya yöneldiğini söyledi. Gidip gelme ile okulumuzda başarı gösteremeyen köyden gelen çok sayıda öğrencinin Yatılı olarak YİBO’DA kalmaları büyük ihtimal onların da başarılarını artırmıştır.” Dedi.

Sınavların yaklaştığını ifade eden Okul Müdürü Necdet Cep “Öğrencilerimize çok çalışmalarını söylüyoruz. Velileri çocuklarını boş bırakmamalarını takip etmelerini tavsiye ediyoruz. Veli ile okul birlikte hareket ederse bu başarıyı da artırıyor. Okulumuz tüm velilerimize açıktır ve tüm öğretmenlerimiz çocukları ile ilgili okulumuzdan tüm öğretmenlerimizden her türlü bilgiyi her zaman alabilirler.” Dedi.*Bekir AKKAYA/KUMRU HABER/KUMRU

HABERLER kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

KÜLAH HİKAYESİ /ŞİİR/ KADİR ÇETİN/

Bir yerde, bir zamanlar, çobanın biri varmış,
Sevmiş ağa kızını, ateş bacayı sarmış.

Gönül bu sevmiş işte, ne yapsın ne eylesin,
Bu derdini kim bilsin, kime nasıl söylesin.

Girmiş damın içine, oturmuş şöyle yere,
Külahını çıkarmış, koymuş karşı minbere.

Başlamış konuşmaya külah ile kendince,
“Ey külah aşık oldum”, demiş “yandım bir nice.”

“Hem de ağamın kızı, yanında çalıştığım,
Kara sevda benimki, ona öyle aşığım.”

Külah demiş bu sefer;” ey çoban neler dersin,
Eğer bu iş doğruysa resmen ayvayı yersin.”

“Ağa kızı bu sana, yar olmaz asla, vazgeç!
Davul dengi dengine, git köyünden bir kız seç.”

“Ağa sana verir mi, o güzelim kızını,
Aklına başına al, kış eyleme yazını.”

Çoban demiş ki yine,” hastayım, vurulmuşum,
Kaçırırım vermezse, çok fena kurulmuşum.”

Külah demiş, “ey çoban, ağaya ayıp olur,
Hem nereye kaçarsın, ağa seni tez bulur.”

“Ağanın adamları yakalar, döver seni,
Fazla uzaklaşmadan kaptırırsın enseni.”

“Hem komutan ağanın has adamı sayılır,
Jandarmalar yakalar, bak canına kıyılır.”

“Hakim mahkum eyleyip, idam eder, astırır,
Aha kırar kalemi, mührü kesin bastırır.”

Sen bilirsin yinede, iyice düşün derim,
Ben olsam bu sevdadan, düşünmez vazgeçerim.”

Çoban demiş ki; “ olsun her şeye razıyım ben,
İlla ki kaçırıcam, asla vazgeçmez seven.”

Kalkmış yerden, başına geçirmiş külahını,
Çekmeye razı olmuş, her şeyin günahını.

Gözü dönmüş çobanın, kafayı fena kırmış,
Gece olmuş gizlice kızı dağa kaçırmış.

Gece dağın başında sabahlamışlar kızla,
“Burası biraz özel, anlatmayayım fazla…”

Sabah olmuş gün doğmuş, bizim çoban uyanmış,
Yüzünde güller açmış, mutluluğa boyanmış.

Muradıma kavuştum mutlu oldum tam derken,
Ağanın adamları yakalamış gülerken.

Tekme, tokat vurmuşlar, tükürmüşler yüzüne,
Yediği yumruklardan morluk inmiş gözüne.

Götürüp jandarmaya teslim etmişler hemen,
Jandarmada dövünce, göz kapanmış tamamen.

Atmışlar nezarete sonra gelmiş komutan,
“Hala niye gülersin, çoban halinden utan.”

Sonra hakim çağırmış, bizim şaşkın çobanı,
Yüzü, gözü morarmış kan içinde her yanı.

“Anlat bana ey çoban, bütün olup biteni,
Kızı nasıl kaçırdın, neydi bunun nedeni?”

“Şu haline bak hele, sen bu işe ne dersin?
Ağzın burnun kanamış, sense hala gülersin.”

“Ekmeğini yediğin ağanın kızıydı o,
İsteseydin belki de, bu işe razıydı o.”

“Sense hainlik ettin, kaçırdın söyle neden?
Seni bırakmam asla, nedeni söylemeden.”

“Hatta seni tutuklar, idam ederim hem de,
Bak elimde bekliyor, kırılmayı kalemde.”

Çoban demiş; “ ey hakim! karar sizin, öldürün.
İsterse hapislerde, bir ömür süründürün.”

“Ben her şeye razıyım, hatta ölüme bile,
Artık karar sizindir, ben erdim emelime.”

“Çok sevmiştim hakim bey, kara sevda, anlayın,
Olacak bu şeyleri, düşünmedim sanmayın.”

“Konuştum külahımla, söze aldım her şeyi,
Ama sevdim bir kere, göze aldım her şeyi.”

Hakim bakmış ki çoban, hala gülümsemede,
Göze almış her şeyi, idam olup ölse de.

Emretmiş adamlara; “ alın bunu götürün,
Tersten ağaca asıp, üzerine bal sürün.”

“Ama önce çıkarın, ne varsa üzerinde,
Anadan üryan kalsın, öyle dursun yerinde.”

“Arı kovanlarının, kapaklarını açın,
Aman sizi sokmasın, sizler öteye kaçın.”

Yapmışlar denileni, salmışlar arıları,
Duyulmaya başlamış, çobanın feryatları.

“Ah!..” demiş çoban, “ külah, hesapta bunlar yoktu,
Şimdi canım acıdı, arılar fena soktu.”

“Her şeyi söyledin de, neden demedin bunu,
Yerde durup öylece seyret artık sonumu.”

İşte dostlar hikayem, böylece sona erdi,
Bir dost; “ önce her şeyi külaha anlat…” derdi.

“Bu çobanı örnek al, düşme onun haline,
Aman zeval gelmesin, seninde ahvaline…”

Kadir Çetin 28.05.08 Nazilli
KAYNAK: http://www.edebiyatdefteri.com

ŞİİR kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

DÜNYA BU/ŞİİR/Hâlide Nusret Zorlutuna

yüzüne çok gülerler; yüzde yüzü yalandır
menfaat kaygusudur hepsi filan falandır
alemin göz diktiği cebinde son kalandır
cebin delikse eğer vermezler bir yudum su
aldırma adam sen de.. hepsi geçer, dünya bu
**********************************
herkes ısınır sana mangalın dolu korken
hısım akraba çoktur kazanın kaynıyorken
dostların yüzü güler maymunun oynuyorken
hakiki dost ararsan ne o, ne bu, ne de şu
aldırma adam sen de, hepsi geçer dünya bu
*************************
düşenin dostu olmaz bir yol düş de görürsün
o zaman dostları sen ancak düşte görürsün
tatlı hülyanın sonu budur işte, görürsün
hiç birinin aslı yok, her şey fani, baki hu
aldırma adam sen de, her şey geçer dünya bu
************************
gölü deniz zannettik, ince bir suyu tuna
kardeş, arkadaş diye çok kandık şuna buna
meğer güzel yılları harcamışız boşuna
yazık ki giden gençlik gelmez geriye tuu
aldırma adam sen de, hepsi geçer dünya bu
***************************
bak bugün her tarafta esen rüzgar sam oldu
her yer tutuştu yandı, neşeler hep gam oldu
medeni avrupalı değişti, yamyam oldu
deme “bu ne sakat iş, ne çılgınlık bu yahu?”
aldırma adam sen de, hepsi geçer dünya bu!

HALİDE NUSRET ZORLUTUNA

ŞİİR kategorisinde yayınlandı. 1 Comment »

Öğretmen imama yenildi mi?/Emre Aköz Cevapladı/www.iyibilgi.com

Hakikaten Şerif Mardin’in ileri sürdüğü gibi öğretmen imama yenilmiştir diyebilir miyiz? Yoksa öğretmenle çatışan ve karşısında öğretmenin aciz düştüğü daha başka figürlerden mi bahsetmemiz gerekiyor? Emre Aköz bu sorulara çok ilginç cevaplar verdi. iyibilgi özel
Şerif Mardin’in söylediği gibi öğretmenin imama yenildiğini düşünüyormusunuz?
Aslında ikisi de yenildi. Mahallenin imamı var, devletin öğretmeni var. Bunların çatıştıkları değil ama kapıştıkları doğrudur. Fakat son tahlilde ikisi de memurdur. Devlete ve onun ideolojisine tabidirler. Bu noktada ikisi de yenilmiştir…

Cumhuriyet ideolojisi topluma nüfuz edememiştir. Kemalizm büyük bir köylü toplumunun karşısında -ki bunun oranı ilk zamanlar yüzde seksen beştir- başarılı olamadı. Zira bu ideoloji köylüye hitap etmedi. Bunun en büyük delili bugünün Kemalist kitlelerinin büyük çoğunlunun şehirli-eğitimli-zengin bir grup tarafından teşkil edilmesidir. Eğitimi ve geliri düşük kesimler laiklik söylemini takmıyorlar. Bu açıdan baktığınız zaman öğretmen yenilmiş imam galip gözüküyor. Fakat bir başka açıdan bakarsanız imamın da yenilmiş olduğunu görürsünüz.

İmam da öğretmen de kapitalizm karşısında mağlup olmuşlardır. Özellikle 80’lerde Özal’la başlayan büyük değişimle beraber küresel kapitalizme eklemlenmemiz neticesinde toplum içinde de çok ciddi bir değişim yaşandı ve imam da bunun karşısında aciz kaldı. Çünkü imam neticede Mardin’in dediği gibi mahalle insanıdır. Metropol içinde mahalle içindeyken sahip olduğu güce sahip olamamıştır.

Şerif hocanın analizi durağan bir analizdir. Kapitalizm ve göç gibi dinamik süreçleri yeterince hesaba katmamıştır…

Türkiye’de asıl toplumsal mesele mahalle değil mahallesizleşmedir. Bugün artık büyük siteler kuruluyor ve bunlar son derece kozmopolit yapılar. Mesela TOKİ’nin yaptığı sitelerde çok zıt hayat tarzlarına sahip insanları çok rahat bulabilirsiniz. Dolayısıyla bugün iyi bir toplumsal analiz yapabilmek için göç meselesi üzerinde de ayrıca durmak gerekiyor… Kısaca bugün artık mahalle ortadan kalkmıştır.

Öğretmen ve imamdan bahsediliyor ki bu ikisi de memurdur; aralarında farklılıklar olsa da somut işlevleri açısından pek çok paralellikler mevcuttur. Yani öğretmene meydan okuyabilecek bir başka aktörün varlığından söz etmemiz gerekmiyor mu?

Evet! İşte bu medyadır. Çok basit bir örnek vereceğim. Bugün sokaktaki kızın göbeğini açmasını ne öğretmene ne de imama bağlayabilirsiniz. Zira tayyörlü öğretmen cinselleşmeden ya da cinselliğin kamusal alanda kendisine ifade bulmasından yana değildir. İmam açısından böyle bir şey zaten günahtır. Göbeği açtırtan medyadır. Yani televizyondur, sinemadır, radyodur, dergidir, gazetedir vs. Bugün gidin varoşlara bakın. Orada bile göbeğini açan kızlar bulabilirsiniz. Keza Hürriyet’in yaptığı haberde başörtülü kızların bile konserlere gittiklerinde göbeklerini açarak dans ettiklerine şahit olduğumuzda oldu. Özetle, muhafazakâr bir kızın bile göbeğini açtırtan medyanın karşısında imam da yenilmiş bir vaziyettedir.

Kemalizmle antagonistik (çatışık) olan tam anlamıyla imam değilse nedir? Yani dikotominin bir tarafında imam ve öğretmeni yan yana koyduktan sonra diğer tarafına medyadan başka hangi aktörü koymalıyız?

Şerif Mardin’in AKP’yi anlamak üzerine Doğu-Batı dergisinde çıkmış bir makalesi var. Orada hem Osmanlı’nın hem de Türkiye’nin kurucu elitlerinin hiyerarşik-piramit örgütler (okul, kışla gibi) kurduklarını ve Nakşîlerin de bu hiyerarşik örgütlerin içinde kendi yatay örgütlenmelerinden vazgeçmeden gayet rahat çalışabildiklerinden bahsediyordu. Bir örnek vereyim: Geçenlerde Gülen cemaatine yakın olduğunu öğrendiğim bir kurumdan bana bir ödül verdiler. Ödül aldığım sahnede devasa bir Atatürk bir resmi ve bir Türk bayrağı vardı. Sunucu bizleri ayağa kaldırdı ve sonrasında hem Atatürk hem de şehitlerimiz için saygı duruşunda bulunduk, hemen akabinde de İstiklal Marşı’nı okuduk. Sözüm ona bu medya ödülleri gecesiydi ama bir anda devlet törenine dönüştü. Kısaca şunu söylemek istiyorum: Gülen cemaati Kemalizm’in bütün örgütlenme biçimi içinde, onun simgelerinin etrafında gayet rahat kendi örgütlenmesini kurabiliyor.

Öyleyse imam ve öğretmenin karşısına cemaatleri ve tarikatları mı koymamız gerekiyor? Mardin’in analizinde eksik olanlardan biri de bu mudur?

Evet kesinlikle. Şimdi mesele şöyledir: Gülen örneğinden hareket edersek şunu görürüz: Gülen kendi cemaatini ilk zamanlarda İzmir’e dışardan göçen köylü-taşralı insanları küreselleşmeye entegre ederek kurdu. Dünyanın her yerine insanlar gönderdi ve bunlar dünya ile rekabete girmiş ve yine de Müslüman kalmışlardır; girdikleri topluma da adapte olmuşlardır.

Öğretmen aslında pozitivisttir. Pozitivizmse felsefenin en büyük üç alanını yani güzel üzerine düşünen estetiği, iyi üzerine düşünen etiği ve doğru üzerine düşünen siyaset felsefesini spekülatif metafizik (saçmalığın felseficesi) oldukları gerekçesiyle toptan çöpe atmış olan bir felsefedir. Bunun yanında bu felsefenin kurucusu olan August Comte’un Fransız İhtilali’nden hemen sonra oldukça kaotik (ya da Durkheim’ın ifadesiyle anomik) bir ortamda ortaya çıktığını ve icat ettiği sosyolojinin asıl maksadının toplumu anlamak değil dini işin içine karıştırmadan onu disiplinize etmek olduğunu da hatırda tutmak gerekiyor. Ve pozitivizmin bu özellikleri pek çok sosyolog tarafından modernitenin yarattığı pek çok felaketin de müsebbibi olarak görülmüştür. Hitler iyi, doğru ve güzel üzerine düşünen bir insan değil en karlıyı ve en verimliyi düşünen bir mühendisti (pozitivistti). Dolayısıyla Mardin öğretmenin iyi, doğru ve güzelle bir irtibatı yoktu derken tam da öğretmenin pozitivist karakterine yani hem aklı sadece mühendislik kapasitesi olan bir mühendislik aklına indirgeyen hem de temel amacı toplumu disiplinize etmek olan karakterine işaret ediyor. Kısaca pozitivist olan öğretmenin imam gibi geleneksel figürlere nispetle daha fazla özgürleştirici olduğunu söylemek mümkün müdür?

Öğretmen kesinlikle özgürleştirici bir figür değildir. Öğretmenin niyeti adam devşirmektir; özgürleştirmek değil. İnsanları devletin bir parçası haline getirmeye çalışmıştır. Bizdeki pek çok siyasetçi –başata Demirel ve Özal olmak üzere- hep devletin içinden çıkan ama taşradan gelen insanlardır. Başka bir ifadeyle sistem kendisini Çoban Sülü’nün Cumhurbaşkanı Demirel’e devşirilmesi üzerinden gerçekleştirmektedir, özgürleştirilmesi üzerinden değil.

Yani mahallenin-geleneğin-cemaatin daha baskıcı modern toplumun daha özgür bir yer olduğunu söylemek mümkün mü?

Osmanlı’da millet sistemi vardı. Türkiye Cumhuriyet’indeyse Osmanlı’da var olan bütün bu cemaatlerin hepsi yok sayıldılar. Aleviler, Ermeniler, Müslümanlar, hepsi yok sayıldılar. Bütün bir kamusal alan, tek bir cemaat (Kemalist cemaat) tarafından hegemonize edilmeye çalışıldı, çalışılmaktadır. Dolayısıyla modern toplum cemaatlerin bittiği, tamamen çözüldüğü bir toplum değil, pek çok cemaatin bir tarafıyla gettolaşmaya bir başka tarafıyla da sistemle entegre olmaya zorlandıkları bir yapıdır. Bugün Kemalizm’e bulaşmamış ya da onunla bir ittifaka girmemiş olan cemaat yok gibidir. Cemaatleşme –en geniş anlamda- Türkiye’de çok güçlü bir durumdur. Bu anlamda modern toplumu gelenekten tamamen kopuk olan ve çok özgür olan bir mekân olarak tahayyül etmek biraz güç görünüyor.

http://www.iyibilgi.com özel Erkam Can

İKTİBAS kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

MİSAFİR HAYATLAR/Psk.Tülay KÖK

Kendine ait olmayan bir hayatta sığıntı gibi yaşıyorsan başka insanları, başka güzellikleri, başka tatları o hayata nasıl sokabilirsin? Hayatını nasıl zenginleştirebilirsin? Kendi hayatının başrolünü üstlenmediysen hayatını nasıl zenginleştirebilirsin? Yatılı bir misafirliğe gittiğinde, kendi evindeki gibi rahat uyuyabilir, kendi buzdolabını dolabı açıp ne bulduysan mideye indirebilir misin? Ev sahibi {lütfen rahat et, kendi evin gibi davran} dese bile rahat edebilir misin?
Bir başkasının hayatını yaşayan insanlar, bir başkasına hayatını adayanlar işte bu nedenle hep diken üstünde gibidirler. Hep bir huzursuzluk, hep bir tedirginlik vardır içlerinde. Çünkü onlar kendilerini adadıkları o hayatın içinde misafirdirler. Ve bir misafir ne kadar rahat ise başka bir evde onlarda o kadar rahattırlar bu hayatın içinde.
Kendinizin misafir olduğu ve arkadaşınızı çağırabilir, istediğiniz müziği açıp, gürültü yaparak dans edebilir misiniz? Canımızın istediği kıyafetle televizyonun karşısına geçip çerezinizi yiyerek tembellik yapabilir misiniz? Misafir olduğunuz evde hangi zevki rahatça, doyasıya yaşayabilir siniz?

Ama rahat tarafları vardır misafir olmanın. Ev sahibi yemeği yapar, misafire yemek yaptırılmaz çünkü sofrayı toplamaya yardım etmeye kalksanız ev sahibi size şöyle bir bakar: {aşk olsun sen misafirsin geç otur şöyle} der. Yemek yapmaktan da bulaşık yıkamaktan da ve daha bir sürü şeyden kurtulursunuz. Ev sahibinin görevi misafire hizmet etmektir
Başka birinin hayatında misafirseniz de durum aynen böyle olur. Hayat hiçbir zaman dolu dolu yaşanmasa da hazzın en derin noktalarına ulaştırmasa da rahattır. İhtiyaçlarınız karşılanır ve insan zamanla buna alışır. Hayatta başka renklerinde olduğu unutulur, ortalama bir yaşam sürmek yeterli olur. İnsanın kendi hayatının başrolünü oynamasının zevki ve bilinci çok derinlere gömülmüştür.
Bir ömür boyu misafirlikte süren bir hayatı yaşar gidersin artık ne yaşadığını bile farkında olmadan. Aklına bile gelmez artık kendine ait bir evin olduğu bir zamanlar. O ev ne haldedir imdi bilinmez, beklide virane olmuştur, kapısı açılmadığından yıllardır. O kendi evine tekrar emek vermek adam etmek, Yaşanası hale getirmek zor gelir insana. Sığıntı gibi misafir kalmak başkasının hayatı içinde güvenli gelir. Ve güvenlilik arar insan hazdan önce. Alışmıştır artık sığıntı yaşamaya. Uğruna ömür verilen ev sahipleri mi? Hangi ev sahibi bilmiş ki misafirin kıymetini? Ev sahibi gerçekten sevse de misafiri, o da rahat değildir, misafir olmuştur kendi evinde. Ne ev sahibi rahattır ne de misafir. İki yumurta kırıp yiyecekken ev sahibi akşam yemeğinde, misafir geldiğinde bunu yapamaz, istese de istemese de sofra donatmak zorunda hisseder kendini. Misafire özel muamele etmek lazımdır çünkü. Hele de uzarsa bir misafir……….. Ne ev sahibi rahattır ne de misafir.
Kendine ait hayatı olmayan bir insanın hayatında kimseye yer yoktur zaten. Misafirlikte bir hayat süren biriyle karşılaşırsanız ki bunun sayısı çok fazladır- fazla yakınlarında dolaşmayın, mümkün olduğunca çabuk uzaklaşın ve ondan hiçbir şey beklemeyin. Misafirin üstüne misafir giderek farkında olmadan sizde ev sahibinin hayatını yaşamaya başlarsınız yoksa.

Psk.Tülay KÖK

KAYNAK: http://www.hipnoz.tc

İKTİBAS kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

ANASİAD:“Sicil affı yasa teklifine siyasi partilerin destek vermesini bekliyoruz”

Merkez Bankası verilerine göre, karşılıksız çek, senet ve kredisini ödeyemediği gerekçesiyle kara listede bulunanların sayısının bir milyon kişiyi aştığını söyleyen Anamur Sanayiciler ve İşadamları Derneği (ANASİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Asım Cep, konu ile ilgili olarak yasa teklifi hazırlayan Giresun Milletvekili Ali Temur ile bir telefon görüşmesi yaparak destek vereceklerini söyledi.

AKP Giresun Milletvekili Ali Temür’ün hazırladığı “borçlarını ödemeleri koşuluyla karşılıksız çek, senet ve kredi kartı borcu nedeniyle kara listede bulunanlara “sicil affı” öngören yasa teklifinin tüm partilerce desteklenmesi gerektiğinin altını çizen Cep, Temür’un, Başbakanın milletvekillerine verdiği yemekte konuyu gündeme getirdiğini ve destek aldığını da basından öğrendiğini belirtti.

Senetlerin protesto edilmesi, karşılıksız çekler ve kredi kartı borcu nedeniyle işadamlarının gelecekte ki işlerini de olumsuz etkilediğini kaydeden Cep, bu kişiler borçlarını ödeseler bile Merkez Bankası’nın kara listesinden çıkamadıklarını ve hazırlanan kanun teklifi ile bu olumsuzluğun ortadan kaldırılacağının ifade etti.

Cep, mevcut düzenlemeye göre, çek, senet, kredi kartı veya tüketici kredisi borcunu ödese bile ödeyemediği dönemde Merkez Bankası’nın kara listesine girenlere yeni çek yada kredi verilemediğini sözlerine ekledi.
Cep, Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün ile de bir telefon konuşması yaparak destek istedi.

Bilgi için:
0.532.2565040
asimcep@gmail.com

HABERLER kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

SİGARA İÇENİ: Şikayetten Önce Fotoğrafını Çekin

Yasak getirilen yerlerde sigara içenler için fotoğraf ve video kaydı gibi görsel dökümanlar da ispat aracı olarak kullanılacak.Sigara yasağındaki 62 YTL’lik idari para cezasının, kanuni süresi içinde ödenmesi halinde 15,5 YTL indirim uygulanacak. İçişleri, Maliye ve Sağlık Bakanlıklarının bugünkü Resmi Gazete’de yayımlanan tebliğiyle kamu kurum ve kuruluşlarına ait yer, araç, bina ve tesislerde tütün ürünü tüketenlere verilecek idari yaptırım kararlarının uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar belirlendi.

19 Mayıstan geçerli olmak üzere yürürlüğe giren Tebliğe göre, belirtilen yerlerde tütün ürünü tüketenlere ilgili idari birim amirinin yetkili kıldığı kamu görevlileri tarafından idari para cezası verilecek.

Yetkili kamu görevlileri, bu yerlerde tütün ürünleri tüketildiğini haber aldığında, gerekli araştırmayı ivedilikle yapacak. Araştırma sonucu yeterli delil bulduğunda ya da tütün ürünleri tüketildiğini tespit ettiğinde, idari yaptırım karar tutanağı düzenleyecek.

Fiilin işlendiği sırada 15 yaşını doldurmamış çocuk ile akıl hastalığı nedeniyle işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış kişiler hakkında da idari yaptırım tutanağı düzenlenecek. Ancak idari para cezası uygulanmayacak.
(aa)
http://www.aktifhaber.com/news_detail.php?id=170513

HABERLER kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

KUMRU’YA KATKI YAPANLARI ALKIŞLIYORUM!/ ABDULLAH SAYGI

Merhabalar, Selamlar, Saygılar, Hürmetler Olsun…Ziyaretçilere 1–2 diye sunduğun yazılarının kendini bilen ve akli melekesi olan biri için gereksiz olduğunu buradan iletmek geldi içimden. Neden derseniz? Öncelikle seni ve senin gibilerinin görevini soranlara yine Kumrulu olup uzaklarda yaşayan bir Kumrulu kızımız minik Nihal özgülden görevini ve mesleğini anlatan dizeleri yazmak isterim.

“SENİN SAYENDE UMUT ARIYORKEN BANA BAKAN GÖZLERDE SEN TUTTUN MİNİK ELLERİMDEN SEN TAŞIDIN BENİ AYDINLIĞA DÜNYAYA GÖZLERİMİ AÇMIŞ GİBİYDİM YENİDEN. IŞIK TUTTUN YARINIMA ADIM ATTIM GELECEĞE DOĞRU ELİM KALEM TUTTU SAYENDE SENİN SAYENDE ÖĞRETMEN OLDUM. ŞİMDİ BENDE ÖĞRETMENİM BENİMDE ÇOCUKLARIM VAR IŞIK OLDUM TEMİZ KALPLERİNE ARTIK HEPSİNİN BİR UMUDU VAR. EN GÜZEL BAHÇESİNDEYİM HAYATIMIN ŞİMDİ EN GÜZEL BAHARIN EN GÜZEL ÇİÇEKLERİ BENİM BAHÇEMDE ONLAR IŞIĞI YARINLARIN. SENİ ANIYORUM YİNE 24 KASIMDA SENSİN BENİ BU GÜZEL GÜNE ULAŞTIRAN ÇOCUKLARIMIN GÖZLERİNDEKİ IŞIK ŞİMDİ BANA EN GÜZEL ARMAĞAN. “Nihal ÖZGÜL

Evet, dostlar ağalar beyler kardeşler bizler ki yılın 12 ayında en fazla 15 gün fırsat bulup memlekette özlem gidermeye çalışanlar için hiçbir engel olmadan bedel ödemeden hatta ve hatta bizlere kendi kişisel fikir ve düşüncelerimizi özgürce anlatım iletim imkânı veren sunan bir siteyi hazırlayıp her türlü ortam ve durumda bizlere sunan Sayın: Bekir Hocamızı öncelikle tanımak gerekir. Eleştirirken kimdir? Ne iş yapar? Nerelidir? Nerden gelmiş nerde iş yapmış nerelerde iş yapmaktadır? Görevi nedir? Bilerek atıp tutmak gerekir.

Hiç bir kimse bir başkasının verdiği, hizmete ekmeğinin hakkını vermiyor deme lüksüne, hakkına sahip değildir. O zaman sormak gerekmez mi eksik yönleri dahil buyurun neden sen yapmıyorsun diye?..

Evet Bekir hocam ziyaretçilerin dikkatine diye kaleme almış olduğun açıklamalarını okudum ama gereksiz buluyorum. 4 madde değil 114 madde olarak da açıklama yapmış olsan anlamak istemeyenler anlamayacaktır.

Bende acizane ara sıra yazılar kendimce maillerimden alıntılar ile iletiler gönderiyorum. Yeri geliyor yayınlanıyor, yeri geliyor yayınlanmıyor. Neden sorusunu cevabını bende araştırdığım zaman kontrol mekanizmasının çalışmaması halinde sonucu nereye gider onu tartmak zordur. Bizler bir anlık öfke bir satır yazının içeriğinden oluşan duygusallıkla aşırı uç fikirlere yorumlara ulaşan yorumlar yapabiliriz. Biz kendimizi ifade ederken savunulacak duruma düşmememiz için her yazılanın yayınlanmaması doğru olandır diye düşünüyorum.

Kumru’yu her yönüyle tanıtmaya, ismini duyurmaya, insanına kendini ifade özgürlüğü ve takip edene kendinden bir hatıralarının bulunduğunu ileten gösteren siteye emeği geçenlere yürekten minnet duygularımızı iletmemiz gerekir. Bu yoğunlukta ve değerde maddi karşılıksız hizmet yapabilen var ise buyursun Kumru yerinde hizmetini görelim derim. Ucuz laf kalabalığı yerine kim, neden, nerden, niçin, niye, kime hizmetle bu site faaliyet yapıyor yap araştırmanı beğenmedi isen sağ klik yapıp kapat deyince olay biter.

Bir şeyi görmeden önce bakmak lazım. Ben 3 yaşındaki evladıma memleketi bu sitede resimlerde afişlerden bakarak anlatıyorum. Havasını suyunu dağını düzünü anlatmaya çabalıyorum. Çünkü unutamıyorum.

Ayakta kara lastik sırtta odun çeken anaları iki büklüm olmuş kucağında bebesi sırtında mısır bağını veya Özbek deresinden odunu yüklenmiş sabahın karanlığında çalışan neneleri dedeleri unutmak istemiyorum. Dedemi, Babamı, Anamı, Ağamı, Gardaşımı, velhasıl Kolu Komşuyu unutmak istemiyorum, Unutamıyorum.

Bu sebepledir ki Evladımın da bu değerlerden beğenilir beğenilmez alacağı çok hislerin olduğuna varlığına inanıyorum. Kumruda yaşayan için bu sözler laf salatası diye gelir ama yaşamak gerekir. Bu duyguları hissetmek gerekir. Nerde boynu bükük bir garip görsen. Hor görme kim bilir ne derdi vardır. O garip halinde ne sırlar gizli. Belki benim gibi bir sevdiği vardır. Değerli bir sanatçımız hislenmenin anlamını bu dizelerle anlatıyor.

Bizlere bulunduğumuz diyarlarda özlem ve hasretlerimizi dindiren en azından ecdadını evladına anlatabileceğimiz hususlarına bakarak kendi imkânları ile ayakta duran sayın Bekir hocaya ve ona desteğini esirgemeyen Mehmet beye teşekkürler ediyorum. Bu site için görevini yapmadığını söyleyenlere, Düşünenlere Sizlerin kattığı nedir diye soruyorum. Esenlikler diliyorum. Selametle…

Abdullah SAYGI KARACABEY 27.05.2008

KUMRU YAZARLARINDAN kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

‘Hani, dedim. Camiye gelmeyecektin?’/www.akabe.de

YESILI SEVERDI YESIL GIYERDI YESILLERLE GIDIVERDI
Yolda karşılaştığımızda ezan okunuyordu.
‘Gel seni camiye götüreyim’, dedim. ‘Bugün Cuma biliyorsun.’
‘Sen de benim camiye gitmediğimi biliyorsun,’ dedi…

‘Biliyorum ama,sebebini gerçekten merak ediyorum.’

‘Ne bileyim olmuyor işte,dedi.Hem pantolonumun ütüsü bozulup,dizleri çıkar diye endişe ediyorum.’

Gayri ihtiyari gülmeye başladım.

‘Herhalde şaka yapıyorsun,’ dedim. ‘Bunun için cami terk edilir mi?’

‘Ciddi söylüyorum,’ dedi. Giyimime ve özellikle yeşile düşkün olduğumu bilirsin.’

Gerçekten öyleydi.Giydiği birbirinden güzel elbiseleri mutlaka yeşilin bir başka tonundan seçer ve her zaman ütülü tutardı.

‘Peki,dedim.Hayatında hiç camiye gitmedin mi?’

‘Çocukken dedemle birkaç kere gitmiştim,’ dedi. Hem o yaşlarda dizlerim aşınacak diye herhalde endişe etmiyordum. Fakat artık camiye gidebileceğimi zannetmiyorum.

Söyledikleri beni son derece şaşırtmış ve bu konuyu açtığıma pişman etmişti.Daha sonra el sıkışıp ayrıldık.
Onunla konuşmamızdan 2 ay sonra,kendisinin camide olduğunu söylediler.Hemen gittim.
Bahçedeki namaz saflarının en önünde duruyordu ve üzerinde yine yeşiller vardı.
Yavaşça yanına yaklaştım ve kısık bir sesle:

‘Hani,dedim.Camiye gelmeyecektin?’

Hiç sesini çıkarmadı. Çünkü musalla taşının üzerinde, yeşil örtülü bir tabut içinde yatıyordu.

http://www.akabe.de
——————————————————————————–

Musallaname
Giymişler beyazları, yüzleri solmuş
Bir not bırakamamış ardında, gözler dolmuş
Bir yakarış, bin gözyaşı, bir ağlayış
Gidiyor eller üstünde mecburi bu ayrılış

Nasıl bilirdiniz dendiği zaman
İyi bilirdik hep bir ağızdan
Gerçekten iyi miydi?
Yoksa ölüm müydü onu iyi yapan

Sel olmuş gözyaşları, gökyüzüne karışmış ağıtlar
Eller semaya kalkmış, okunuyor bilindik dualar
Kimi Felak, kimi İhlas, kimi Fatiha
Kürekler sıralanmış, atılıyor kara topraklar

Dinle! Dinle bak ne diyor musallaname
Söyle! Neyin fayda eder ecel kapına geldiğinde
Kimler geldi, geçti ve geçecek
Biliyorum, biliyorum, birgün benimde sonum gelecek

İstanbul – 10.08.2004 Mukbil Silkin

İKTİBAS kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »